Neden Storage?

Blog

BT sektöründe çalışmaya başladığım ilk yıllarda, Türkiye'de fiziksel sunuculardan sanallaştırmaya geçiş dönemini yakalama şansı buldum.

Hatırı sayılır büyüklükteki birçok kurumu sanallaştırma teknolojisi ile tanıştırdık ve fizikselden sanala dönüşümlerini gerçekleştirdik.

Şuan ise, VMware ESXi lisansını, müşterilerimiz üreticideki satış kodunu dahi kendileri belirterek bizden talep edebiliyor.

Sanallaştırma artık hayatımızın tam orta yerinde ve avantajları alt alta sıralandığında bizim için vazgeçilemez bir konumda.

Bir iş yükünün fizikselde çalışma zorunluluğu yoksa eğer (ki artık yok denecek kadar azalmış durumda) baremetal bir sunucu kurulumu mevzu bahis dahi olmuyor artık.

Geriye dönüp baktığımda, ilk dönemde yaşadığımız müthiş direnci çok iyi hatırlıyorum.

"Sanal sunucu mu olur?!", "Nasıl olur da tüm uygulamalarımı ve iş yüklerimi bir-iki tane sunucunun üzerine yüklerim?!" ve benzeri birçok ortak kaygı mevcuttu BT yöneticilerinde haklı olarak.

Bu konuda yaptığımız ilk toplantıların %90'lık kısmı "Olmaz öyle şey, bizim sistemlerimiz çok önemli ve kritik, böyle bir yapıya kesinlikle güvenemeyiz." yanıtı ile kapanıyordu.

Bir BT entegratörü olarak, bizim öncelikli görevimiz, müşterilerimize fayda sağlayacağına inandığımız yenilikçi teknolojileri bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam etmek.

İlgili dönemde de bu yine böyle oldu ve biz anlatmaya devam ettik, gördüğümüz direnci kırmak için elimizden geleni yaptık ve müşterilerimizin büyük bir çoğunluğunu devrim niteliğindeki bu yeni teknolojiye taşıdık.

Günümüzde ise bu rolü hiper bütünleşik sistemler aldı ve çok benzer bir süreç, 13 yıl kadar sonra bugün yazılım tabanlı depolama teknolojisi için yaşanıyor.

Bu 13 yıllık dönemde, sektörün tabiatı gereği 130 yıllık yeniliğe şahit olduk ve artık BT altyapıları kurumlar için çok daha farklı bir noktada.

Artık sistemimiz çalışmadığı zaman fatura kesemiyoruz, üretime iş emri gönderemiyoruz, sevkiyata ürün çıkartamıyoruz, satış kanallarımız kapanıyor, operasyonumuz duruyor, kısacası artık sistemimiz çalışmazsa para kaybediyoruz, itibar kaybediyoruz.

Bilgi Teknolojileri departmanı artık önem sıralamasında en üst seviyelerde. (Aslında her zaman öyleydi, yalnızca işletmeler gerekli ehemmiyeti göstermiyordu.)

Hal böyle olunca, yapacağımız köklü değişiklikler her zaman olduğundan daha büyük riskler taşıyor, atacağımız her adımı, her zamankinden daha dikkatli atmamız gerekiyor.

Haklı olarak yeni teknolojilere yaklaşım da doğru orantılı olarak çok daha fazla tedbir ve direnç barındırıyor artık.

Peki hiper bütünleşik yeni bir teknoloji mi sahiden? Yoksa dönem şartlarının gerekliliklerini karşılayan storage ünitelerine vekaleten bıraktığı görevi geri almak için dönen eski bir dost mu?

İlk storage ünitemizi ne zaman aldık? Ne için aldık?

Storage ünitesinin hayatımıza girdiği zamanı ve ne için girdiğini bir hatırlayalım istiyorum.

Türkiye şartlarında değerlendirdiğimizde, büyük çoğunluğumuz ilk depolama ünitemizi sanallaştırmaya geçtiğimiz zaman, cluster altyapısı kurabilmek için aldık.

Tüm yumurtalarımızı aynı sepete topladığımızda, bu sepetin yedekli olması gerekiyor, bunun için de aynı verinin, aynı anda birden fazla sunucu tarafından erişilebilir olması gerekiyor en temel mantık ile baktığımızda.

Bu nasıl mümkün olabilirdi peki?

Paylaşımlı bir disk alanı oluşturarak tabii ki.

Peki bunu nasıl yapacaktık?

Temel olarak baktığımız zaman ilk seçenek, aynı özelliklerde ikinci sunucuyu sisteme eklemek ve aynı veriyi bu iki sunucuya da yazmak olacaktı.

Ancak bunun için takıldığımız bazı limitlerimiz vardı;

Sunucularımızın üzerine takabildiğimiz disk sayısı çok kısıtlıydı ve kapasitesi, aynı veriyi iki kez yazmaya yetecek miktarda değildi.

İki host birbiri ile konuşarak verilerini sürekli eşitlemeliydi ve bunun tek yolu da maksimum 10/100 Mbps network bağlantısı üzerinden hostları birbiri ile konuşturmaktı, bu da ciddi bir performans problemine yol açacaktı.

Tüm bunlara nasıl bir çözüm bulduk peki?

Yıllardır sistemlerimizin bel kemiği olan Storage Ünitesi ile.

Takabildiğimiz disk sayısı ve kapasitesi sunuculara göre çok daha yüksekti, hatta birden fazla üniteyi alt alta bağlayarak çok daha yüksek kapasitelere erişebiliyorduk.

SAN (Storage Area Network) diye bir teknoloji hayatımıza girdi, hem fiber optik kablolarla hem de geleneksel networkten izole 4/8Gbps bağlantı hızı sağlıyordu.

Clusterımıza bağlı tüm hostlarımızın eş zamanlı veri okuma ve yazma işlemleri için yüksek hızda paylaşımlı disk alanına erişim sağlayabiliyordu.

Evet mevcut senaryomuz için SAN teknolojisi bize harika bir çözüm sundu ve yıllardır da tüm iş yüklerimizi başarılı bir biçimde taşıyor.

Peki, gelin bu senaryoyu, bugünün sunucu ve network teknolojisi ile canlandıralım, sizce tercihlerimiz yine aynı yönde mi olurdu?

2021 yılında VMware, vSphere ve vCenter ürünlerini ilk kez duyurmuş olsun ve altyapılarımızı sanallaştırma ortamına taşıyacak olalım.

Birinci öncelikle bir paylaşımı disk alanına ihtiyacımız var, hem yeterli kapasitede hem de yüksek hızla erişilebilir olması gerekli.

Bugün yeni nesil sunuculara takabildiğimiz disk kapasitesi nedir?

2U standart bir sunucuda ek slotlarla 30'a kadar disk takabilmemiz mümkün.

Çok kaba bir hesapla 15.36TB'lık SSD disklerle yaklaşık yarım PB RAW alana tek sunucuda erişebiliyoruz.

Flash teknolojisinden önceki dönemde ortalama 3 yılda bir yeni SFF disk kapasitesi duyurulurdu üreticiler tarafından, bu süre artık ortalama 3-6 aylık dönemlere indirgenmiş durumda ve kapasiteler katlanarak büyüyor.

Peki tamam, yaygın iş yükleri için yeterli kapasiteyi artık 2U sunucularla dahi sağlayabiliyoruz, fakat bu verilerin sürekli sunucular arasında, yüksek hızda eşitlenmesi gerekli yapının iş sürekliliğinin sağlanabilmesi için. Bunu nasıl yapacağız?

SAN teknolojisi ilgili dönemde 4/8Gbps hızlarla çalışabiliyorken, bugün maksimum 16/32Gbps'e kadar artmış durumda, yani ortalama 4 kata kadar hızlanma mevcut.

Network teknolojisine baktığımız zaman ise eskiden 10/100Mbps kullandığımız sunucularımız bugün çok komik maliyetlerle 10/25Gbps kartlarla geliyor ve dilediğimiz zaman 100Gbps hızlara ulaşmamız mümkün. (Switch to Switch 400Gbps konuşabiliyoruz.) Yani SAN teknolojisi henüz 4 katı ilerlemişken, LAN teknolojisinin gelişimi yaklaşık 1000 katı.

Pekala, hostlar arasında da bağlantı hızı gayet tatmin edici seviyede.

Özetle, ekstra bir disk ünitesine ihtiyacım olmadan, hem yeterli kapasiteyi sağlıyorum, hem de doğrudan sunucu üzerindeki disklere veriyi yazarak maksimum performans sağlıyorum.

Peki yedeklilik? Disk de kaybetsem, host da kaybetsem sistemim çalışmaya devam ediyor, hatta kabin ya da veri merkezini tamamen kaybetsem dahi çalışmaya devam edebileceğim çözümler var.

Peki böyle bir durumda, sistemime yeni bir donanım ekleyip, yeni bir SAN networkü oluşturup, veriye ulaşacağım yola HBA, SAN Switch, Storage Controller gibi bir sürü yeni path ekleyerek performans kaybı yaşayıp bir de her kompanente ayrı yönetim ve bakım eforu harcayacağım bir çözümü bugün tercih eder miyim? Kulağa hiç mantıklı gelmiyor değil mi?

Bu açıdan baktığımızda şu sonuç ortaya çıkıyor, hyper-converged adı çok havalı olsa da hayatımıza yeni bir şey eklemiyor, en başında imkan açısından yetersiz olduğu için SAN teknolojisine bıraktığı koltuğunu geri alarak, asıl hayatımıza fazladan girmiş olan storage ünitesini hayatımızdan çıkartıyor. Durum tamamen bundan ibaret.

Peki hangi çözümü tercih edeceğiz? Tüm çözümler birbirinin alternatifi mi?

Elbette değil..

Bir kavram kargaşası da burada ortaya çıkıyor, hiper bütünleşik platform çözümü ile çözümünü hiper bütünleşik platformda sunan ürünler bazen birbirine karıştırılıyor.

Her üreticinin hitap ettiği senaryo ve karşıladığı çözüm farklı.

Peki nelere dikkat edeceğiz?

Storage ünitesinin ve SAN'in hayatımızdan çıkması bize sadece kolay yönetim ve yüksek performans değil, birçok masraf kaleminden de kurtulma imkanı sağlıyor.

Hepimizin yaşadığı döngü çok benzerdir,

Storage alırken 5 yıllık kapasitenin parasını bugünden veririz.

Bu kapasite yine teknolojinin tabiatı gereği 5 yılı bulmadan dolmaya yaklaşır, kapasiteyi artırmak isteriz.

Yeni disk eklemek istediğimizde denir ki, üreticinin genişleme kuralları var, bunlara uymak zorundasın, minimum x adette disk takabilirsin, beraberinde lisansa da para vermen gerekir. (Çoğu zaman ayrı kalem olarak bunu görmezsiniz, ürün koduna kadar aynı olan bir diski sunucu için aldığınızda 1 birim, storage için aldığınızda 3 birim ödersiniz, açıklaması budur.)

Genişleme maliyetini alt alta toplandığınızda, yaklaşık olarak yeni storage ünitesi maliyetine ulaşırsınız, bu da yeni storage projesi yaparak teknolojiyi de güncellemeyi daha mantıklı hale getirir.

Tekrar üreticileri karşınızda toplar, yeni bir storage projesi başlatırsınız, rekabet ortamını oluşturup satınalmayı yaparsınız.

Buradan sonrasını merak ediyorsanız ilk maddeden tekrar okumaya başlayabilirsiniz, bu döngü yıllarca devam eder.

Bu ve benzeri limitasyonlardan kaçarken, doluya tutulmamak gerek.

Bu sebeple eğer yıllık %15 ve üzerinde büyüme planı olan bir yapınız varsa, sistemi yazılım tabanlı hale getiren bir çözümü tercih ederek donanım/marka bağımlılığından tamamen kurtulmanız sizin için en doğrusu olacaktır.

Küçük ya da orta seviyeye yakın bir yapınız var, yönetecek kaynağınız kısıtlıysa, yıllık büyüme oranınız da %10 ve altındaysa o zaman daha konsolide appliance çözümler tercih edilebilir.

İş yüklerinizin çeşitleri ve kapasite düzenlerine göre uygulanabilir çözüm de farklılık gösterecektir.

Tekrar söyleme gereği duyuyorum, her proje kendi özelinde değerlendirilmelidir, herkes için tek doğru çözüm, herkes için en uygun teknoloji diye bir şey yoktur.

Biraz insan algısının içeriğinden, biraz da global üreticilerin pazarlama zekalarından ötürü imkansızlıklar sebebiyle mecbur kalarak başvurduğumuz storage ünitelerimizi çok fazla sahiplendik ve üzerine çok anlam yükledik.

Evet ilk güne göre çok yeteneklendiler, artık tekilleştirme ve sıkıştırma yapabiliyorlar, snapshot alıp replikasyon yapabiliyorlar, tiering yetenekleri var vs. vs. ancak özünde hala 20 yıl önce yaptıkları işi yapıyorlar.

Bir sonraki yazımda mevcut HCI çözümleri ile ilgili detay vermeye ve farklılıklarını anlatmaya çalışacağım ve hiper bütünleşik herkes için ve her senaryo için uygun bir çözüm olup olmadığından, bu seçim sürecinde önem verilmesi gereken kriterlerden bahsetmeye çalışacağım.

Tipografiye rağbetin bu kadar azaldığı günlerde, sonuna kadar okuduğunuz için ayrıca teşekkür ederim.

Sağlıklı günler diliyorum.

Saygılarımla.